Seni unutmayı deniyorum dedim ya şimdilerde. Unutmanın en ağırı da ; sanırım unutamadan unutmaya çalışmakmış. Bunu da kazandığı hayat tecrübeleriyle anlıyor insan. Unutmanın da bir sabır, "içli bir marş" olduğunu anlıyor. Altı üstü hayat işte, yaşanıyor da saklamaya çalışmak bir yarayı. Kanatmaya çalışmadan, iyileşmesini beklemek çok zor.
Şimdilerde iflah olmaz ah' larda kaybediyorum kendimi. Başarısızlıklarım incitmiyor beni eskisi kadar. "Düşmüşsem kalkmak için, sevmişsem kavuşmak için" diyebiliyorum herşeye. Yada böyle inandırmaya çalışıyorum herkesi. Sonra pişmanlıklarımın da yersiz olduğunu düşünüp; tekrar sığınıyorum hayata. Hayatın sahibine. Senin de benden istediğin gibi. Bir şeyda hüznüyle...
" Bir hayatı mahvettin" diyen sesin varken kulaklarımda, unutmaya çalışmak zor tabiiki. Senin de unutamadığın gibi. İşte bunun için -belki- sen daha iyi anlarsın beni. Yazdıkça büyüyorsun içimde. Ve zorlaşıyor sensizlik. Çalan telefon sesi beste oluyor, kapı tıkırtısı uzun zamandır dinlemeyi istediğim bir senfoni. Benim için yazdığın dizeleri yüreğimde taşımayı öğrendiğimden beri, Şeyda zaten bir deli...
İçimin araf yanı, Al aklını parmaklarının arasına da, dök beni yine şiirlere. "Hüzün, yakıcı bir yalnızlıktır" derdin ya; yak da bitsin o zaman bu işkence...
lal-i handan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
"Site hakkındaki görüş, önerileri ve isteklerinizi yorum bölümünü kullanarak buradan paylaşabilirsiniz."