1 Ağustos 2010

Cordelia! Babasının Küçük Kızı…



Sevgi de aşk ve nefret gibi yalnızca ruhumuzda hissettiğimiz bir derinlik… Herkesin sevgisini ifade etme şekli farklı. Hiçbir tanım bir diğerine uymuyor, hiçbir sevgi birbiriyle aynı yaşanmıyor. Birisine yeryüzünü cehennem ederken, diğeri için güzellikler sunabiliyor.

Sevgi, suskunluğu tercih etmek mi hayatı pahasına, hükmü verirken acele etmek mi? Abartılı sözlerin arkasına saklanarak, bildik bir hayatı kabullenmek mi yoksa? En büyük ödül değil midir sevgi; varlığıyla yüzlerimizi tebessüm ettiren…

Cordelia, sevgiyi nefrete döndürmenin trajedisi. Prangaya vurulan bir geleceğin geçmişi…

Herkes ifadesizliği kadar biraz Cordelia, kini kadar Lear değil mi aslında? Ağzımızı sözcüklerle doldurmak ne kolay. Ama bu sözcüklerdeki hileyi, kini anlamak; bir şeylerin yanlış olduğunu fark edebilmek için açlığın ve soğuğun bilincine sığınmak mı gerekiyor çoğu kez? Sevgiyi ölçmek, biraz da hayal kırıklığını göze almayı gerektiriyor.

Ve kalbe düşen ilk kuşku… Bir kuşku ki; sınanan sevginin şaşkınlığını taşıyan sessizlikle başlıyor. Yanıtı basit olan bir sorunun sorunsalında kaybediliyor gerçekler. Dünyayı döndüren zorba yasanın acısı bir ülkenin yazgısı oluveriyor. Çünkü acı; insanların iyi niyetle verdikleri cevaplar demektir. Ve yaşamları zorlaştıracağı önceden bilinemiyor.

Kuşkusuz Sheakespeare’nin kadınlarından biri olmak Cordelia’nın tercihi değildi. Tragedyanın en trajik kişisi. İnsan yazgısının ironik sahnesi. Dürüstlüğün ve uyumsuzluğun kurbanı. Sevginin sessiz dili.

Oysa Cordelia’nın kalbi emin, sevgisi gerçekti. Ama bir gerçeği dillendirmek, sevgiye anlam yüklemek, Cordelia’nın gücünün yeteceği bir iş değildi. Sukutun esrarındaki gücü görmezden gelmekse, bir kralın en büyük dikkatsizliğiydi. Masum olmayan bir soruyla yaralanırken kalpler; her söz, ülkede bir kelebek etkisiydi…

Cordelia… Babasının gözden çıkardığı küçük kızı. Bir gün “Sev ve sukut et” dedi kendi kalbine.”Altın ve gümüş gürültülüdür, kurşun ise sessizdir benim gibi” diye ekledi. Sınandığı şey ne müthiş bir silgiydi ki; silebilmişti tüm geçmişini. Biliyordu oysa sevgiyi tanımlamak için sözcüklere, yaşamak için kraliçe olmaya gerek yoktu…

Günün birinde Sheakespeare’nin kadınlarından biri olma fırsatı geçti eline. Ve babasının karşısına geçip konuştu:”Kederliyim, çünkü dili yok kalbimin. Sizi majesteleri seviyorum bir evlat gibi. Ne daha fazla, ne daha az.” Bu cümle babasıyla arasında asılı kaldı. O Cordelia’ydı çünkü. Babasının küçük kızı…

Lal-i handan