28 Ekim 2009

Aşkın Su Hali


İşte geliyor sonunda... Beliriverdi yüzü köşe başından. O boğucu hava nasıl da melteme dönüşüverdi. Kalbimin başkenti ılık ılık esiyor şimdi. Adım adım yaklaşıyorken huzurlarına, duygularım mantığımın yörüngesinden ayrılmaya başlıyor. Ruhumun anayurdundan kavimler göçü gibi hareketleniyor bir anda hislerim. Umutlarım, korkularım, utancım onunla beraber göçüyor benden, bir başka bedene.


Yanından geçmek üzereyim şimdi. Arkadaşlarımla sohbet edermiş gibi, ilgisiz bakışlarla seyrediyorum O'nu, içimdeki fırtınalara inat. Kafamı kaldıracak cesaretim olmadan, yanından geçiyorum yine. Tanrım! Varlığımdan habersiz bir bulutun yanında yürüyorum ya da yokuşa pedal basıyorum sanki. Bilemiyorum, diz boyu melankolideyken bu kadar mağrur olmaya hakkım var mı?


Can Dündar 'ın 'Eğer' indeki gibi; "Hem herkes bilsin, hem kimseler duymasın" istiyorsan işin zor yani. Hele benim gibi aşkını kaleminden kıskanan biriysen, senin öykün artık bir şehir efsanesi oluyor demektir. Hayallerinin ve kaygılarının sevgilisinin, bu zamanda nasıl bu kadar masalsı olabildiğini, ne başkasına, ne kendine, ne de kalemine anlatmak imkansızdır artık. Tek istediğin sonu yazılmayan bir masalın kahramanı olmaktır.


Madem sonu yazılmayan bir masalda, bitmeyen bir aşkı arıyorsun; aşkını yalnız yaşayacaksın o zaman. Platonik olacaksın yani. Çünkü aşkın en ölümsüz halidir platonik. Şarkıların aksine "kalbe kolay, dile zordur söylemesi". Herkes yaşamıştır en az bir kere. Ama erişilmesi ne kadar kolaysa anlatılması o kadar zordur. Uluorta "Ben şu sanatçıya aşığım" demek gibi olmaz mesela.


Çoğu zaman aradığın sureti iki bulutun arasında ya da çok sevdiğin bir romanın yapraklarında bulursun apansız. Belki bir ceylanın ürkek bakışında, ya da suyun sana doğru akışında...


Zaten aşklar da su gibi değil midir? Düşünürsek; dünya varolduğundan beri havada dostça yaşayan oksijen ve hidrojen, yalnız kaldıklarında hayatın başlangıcını oluşturuyor. Hayat sudan başlıyor çünkü... Normalde hidrojenin yanıcı, oksijenin yakıcı kimlikleri biraraya geldiklerinde; söndürücü olan su oluyor. Öyleyse düşündüğüm o ki; ben böylesi yanar, sen öylesi yakarken birleşmemiz aşkımızı da söndürür müydü? Belki de aşkların ömrü, suyun hikayesinde saklıydı...


Havadan sudan konuşup da aşkını bilimsel ifade edebilen çok az insan vardır herhalde. Neyse, bildiğim kadarıyla hayatta her türlü olay; ya da belli başına hayat, giriş, gelişme, sonuç üzerine kurulmuştur. Doğarsın, yaşarsın ve ölürsün. Gelirsin, görürsün ve gidersin... Her aşamada bu döngü tekrar eder kendini. Ama diyorum ya; platoniktir bundan münezzeh olan. Düşersen bir kere bu yola, görürsün, seversin ama sonunu getiremezsin. Kalbinde her sevgiye hatta farklı aşklara yer etsen bile platoniği unutamazsın. Her hikayeyi bitirsen bile, platoniği noktalayamazsın.


lal-i handan