2 Eylül 2009

Ölüm Hüzünleri


İğde ağaçları vardı daha ömrümde. Yokluklarında gözlerimizi dolduran özlemler vardı. Bir ilk yazın yaşanmış ve yaşanacak hatıraları vardı daha... Henüz vakti gelmemiş sevinç kıpırtılarıyla dolu bir yüreğim vardı


Susma vakitlerinde yaptığım iç konuşmalarım, dar vakitlere sığdırdığım mutluluklar... Dostluk kitabının tozlu sayfalarına hapsettiğim arkadaşlarım vardı. Gölgesi, gerilemesi, sığınağı olmayan amansız bir sevgiydi hissettiklerim. Ayrıcalıklı bir durumdun benim için. Sana karşı takınmam gereken tavırlar, söylemem gereken sözler vardı daha dilimin ucunda. Şifahen üflenmiş bir nefes gibi geçen hayatlarımızda; yaşanmışlığın tınısıyla hissettiklerimiz vardı...


Düşüncelerimin en ağır yolculuğu oldu ölümün. Yüreğimin en can alıcı noktasına yerleştirdim gidişini. Geride kalansa yüzümün bildik hüznü... Mevsimlerden hazan şimdi, iğde kokularıyla ruhumu saran. Ve buruk bir gidiş; öylesi serilmiş boylu boyunca... Sessiz bir eksilişsin ömrümden.


Dillerim dolaşmadan yazabilsem seni. Sözü de yormasam... Yazamadıklarımdan çoksun biliyorum. Biliyorum; varlığın anlamını öğrenmek için, ölümün büyüsüne kapılmak gerektiğini. Gizli bir muammasın artık çözmeye çalıştıkça, dolaşıyor mantığım. Gözlerinin ıslattığı her yaşamdan bir parça olarak kalıyorum, ardında.


Hüzünlere karışan bir inatla kaybediyorum gözlerinin rengini. Yürüyüp durduğun yollara serpiyorum hatıraları. Yüreğime yaktığın ateşi söndürmemek için diri tutmaya çalışıyorum. Sen ölüm şehrinde yaşarken, ben çocukluğumda bana verdiğin iğde ağaçlarının çiçekleriyle oyalıyorum kendimi. İçimden kopup gelen en derin acıları, gözyaşlarımla yıkıyorum. Seni susuyorum duyuyor musun? Seni susuyorum...


Kaybolmayayım diye geçtiğim yollara, düş kırıklıkları ekmişim meğer. Meğer penceremin kıyısına çarpan kör şarkılardan, sevincin payını çoktan düşmüşüm. Korkularımın içine yerleştirdiğim pollyanna mutluluklar ve büyük çerçevelere hapsedilmiş hayat artıklarından başka elimde kalan birşey de yokmuş. Sen yokmuşsun meğer. Artık yokmuşsun...


Aslında sen; benden iyisini yapıyorsun, benden önce ölmekle. Derin bir çizik atıp gidiyorsun, acı duyuyor yüreğim. Ama bunu kendime bile hissettirmek istemiyor gibiyim. Toprağının derinliklerinde kaybediyorum kendimi. Gençliğimin kurtarılmamış sevinçleri saklı kalıyor sende. Bir de iğde kokuları, sığmaz oluyor bu şehre..


lal-i handan