21 Haziran 2009

Artemio Cruz' un Ölümü




Kurtulacaksın. Her saniye ömrünü kısaltan zamana ve harekete karşın, çarşafları sıvazlayacak ve kurtulduğunu bileceksin.Yaşam çizgisi felç ve çılgınlık arasında uzanıyor ve sen; en büyük güvenceyi, bir daha kıpırdamamayı düşleyeceksin. Kendini hareketsiz, tehlikeden, rastlantıdan, görülmedik kazadan, belirsizlikten korumuş olarak kıpırtısız yatarken düşleyeceksin.
Senin hareketsizliğin zamanı durdurmayacak. Zamanı oluşturan ve ölçen sen olsan bile; zaman sensiz de akıp gidecek. Senin kıpırtısızlığını yadsıyan ve seni yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan zaman; serüven düşkünü... Kendi hızını zamanın hızına göre ayarlayacaksın. Sağ kalmak için, yeryüzünde daha uzun süre kalıyormuş gibi yapmak için yaratacağın zaman; uykunun çeyrek çemberindeki aydınlık ve karanlık değişimlerini algılayabilmek için kapkara kümülüs bulutlarının, şimşeklerin, gökgürültülerinin, sağanaklarının kaçınılmaz gökkuşaklarının tehdit ettiği dingin gürültüleri sürdürmek için; dağdaki hayvanların çiftleşme dönemindeki çığlıklarını duymak, mevsim değişimlerini haykırmak, savaş naraları, ağıtları ve bayram coşkuları için beyninin yaratmak zorunda olduğu zaman kavramı: Kısacası zamanı belirtmek, zamandan söz etmek, başı ve sonu olmadığı için zaman kavramı olmayan bir evrenin olmayan zamanını düşünmek adına oluşturacağın zaman kavramı “Evrenin başlangıcı yoktu, sonu da yok “ ve seni sonsuza bir ölçü getireceğinden ve bir çap pergeli icat edeceğinden hiç de haberi olmayacak.Varolmayan bir zaman icad edecek ve onu ölçeceksin.
Bilecek, kavrayacak, yargılayacak, hesaplayacak, düşleyecek, sezeceksin ve sonunda beyninin yarattığından başka gerçek olmadığını düşünme noktasına varacaksın. Düşmanlarının şiddetini ezebilmek için; kendi şiddetini bastırmasını öğreneceksin. İki çubuğu tutuşturuncaya kadar birbirine sürtmesini öğreneceksin. Çünkü seni, kendilerinden ayrı görmeyenler, senin etinle başka hayvanların eti arasında ayrım yapmayan yırtıcı hayvanları korkutabilmek için; mağaranın ağzına yanar bir meşale fırlatman gerekecek.Ve yanan meşaleni, o mağaranın ağzına bir daha fırlatabilmek için bin tapınak kurman,bin yasa yapman, bin kitap yazman, bin tanrıya tapınman, bin resim çizmen, bin makine yapman, bin kent fethetmen, bin atom parçaman gerekecek.Ve düşündüğün için, kafatasının içinde bir sinir yumağı, bilgi algılayabilen ve bu bilgiyi önden arkaya aktarabilen bir örgü sistemi geliştirmiş olduğun için; bütün bunları yapacaksın…Dolaysız algılamaların ve hayati gereksinimlerin sınırlarını aşarak, düşünmekte özgür olacaksın.
Dallardan indiğinde on milyon beyin hücren bulunacak. Kafatasının içindeki o elektrik bataryası; esnekliği ile araştırmaya senin meraklarını gidermeye, amaçlar belirlemeye, amaçları gerçekleştirmeye, zorlukları yenmeye, önceden sezmeye, öğrenmeye, unutmaya, anımsamaya hazır olacak ve sen salt varolmanın gereksinmelerinden kurtularak adım adım yükseleceksin. Fiziksel ortamın olumlu ve olumsuz yanlarını kollayarak, elverişli koşullar arayarak, içinden en çoğunu isterken görünürde en azı ölçüt alıp; gerçeği tartarak ama boşuna çabalamanın tekdüzeliğine düşmeden yükseleceksin.
Kendini başkalarıyla paylaşılan yaşama uyduracaksın.O yaşamın gereklerine göre; kendini biçimlendireceksin. İstek duyacaksın. İçinden kabaran istekle, isteğini doyuran nesnenin aynı olmasını, aynı noktada bütünleşmesini isteyeceksin. İstek ile istenilenin aralarında boşluk olmaksızın özdeşleşmesini, aynı anda doyuma ulaşmayı düşleyeceksin.
Kendini tanıyacaksın.Başkalarını tanıyacaksın ve kendini onlara tanıtacaksın.Ve bu arada seninle isteğin arasına birer engel oldukları için; herkese karşı olduğunu da bileceksin.
Seçeceksin. Sağ kalmak için seçim yapacaksın. Sonsuza kadar sıra sıra uzanan aynaların içinde sadece biri, geri dönüşü olmaksızın seni yansıtacak. Ve öteki aynaların tümüne karanlık gölge düşürecek olan aynayı seçeceksin. Seçebilecek sayısız yolları, sayısız seçenekleri yeniden önüne sermesinler diye; öteki aynaları yok edeceksin. Özveride bulunacak, ötekilerden vazgeçip bir tek yol seçeceksin. Bu seçimi yapmakla özveride bulunmuş olacaksın. Çünkü böylece; bir başka yolu seçtiğinde olabileceğin kişi olmaktan uzaklaşacaksın. Ve yollardan birine “evet” demekle, o yolu seçmekle kesip attığın diğer yaşamı senin yerine başkalarının –daha doğrusu birinin- yaşamasını isteyeceksin."Hayır" dediğin, o sayısız çatallı yolları istemediğine karar verdiğin zaman, özgürlüğünü kolladığını sanacaksın. Oysa sana bunu seçtiren kişisel çıkarın, korkun, gururun. O seçimi yaptığın gün aşktan korkacaksın. Ama bu korkuyu atlatacaksın. Gözlerin kapalı yatacaksın.Yine de görmekten, istek duymaktan geri kalmayacaksın. Çünkü istediğini ancak böyle elde edeceksin. Çünkü yaşamınla yazgının aynı olduğu bugün, doyuma ulaşmış istek demektir.
Carlos Fuentes

2 Haziran 2009

sevmek


Bilmem hiç sabahın erken saatlerinde güneşin sudaki yansımasını ilgiyle izlediniz mi? Nasıl olağanüstü bir yumuşaklığı vardır ışığın ve nasıl karanlık sular kımıl kımıldır.Ağaçların üzerinden gördüğünüz Çoban Yıldızı gökteki tek yıldızdır. Hiç böyle şeylerle ilgilendiniz mi? Yoksa günlük işlere kendinizi öyle kaptırmış olduğunuzdan uğraşlarınız daha ağırlıklı bir yer tuttuğu için bu dünyanın onca güzelliklerini unuttunuz ya da hiç tanımadınız mı? Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir evcil hayvanı sevebilir misiniz? Size hiç bir karşılık vermese gölgesinden de yararlanmasanız, arkanızdan da gelmese size bağımlılık da duymasa gene de sevebilir misiniz? Çoğumuz böyle bir sevgiye kapalıyız, çoğumuz bu biçimde sevemeyiz çünkü sevgi bizim için her zaman kaygıyla, tedirginlikle, kıskançlıkla, korkuyla çevrelenmiştir. Yalnızca sevip sevgiyi orada bırakmak istemiyoruz, sevip de sevmekle yetinemiyoruz, sevgimize bir karşılık bekliyoruz. Bu isteğimizle de baska bir kimseye bağımlı olmuş oluyoruz. İşte bunun için sevin ve bununla yetinin. Sevgi bir tepki değildir. Eğer siz "Beni severseniz, ben de sizi severim," diyorsanız bunun adına ticaret derler, alış veriş derler.Sevmek karşılık beklememektir.


Juddi Krishnamurti