3 Mayıs 2009

Kendine Gitmeleri Yakıştıran Sevgili


Tutarlılık bekleme benden. En tutarlı yanım, tutarsızlığım çünkü.Topluyorum üstelik bu halimi de. Tek çabam da bu son zamanlarda. Biriktirebilmek kendimi. Sana, bana, O’na, diğerlerine karşı.


Susuyorum işte. Çokça susuyorum. Sükutumu büyütmek için sözümü kesiyorum. Peki niye? Sahi ne vardı bir de? Bende olmayandan, bende kalan ne vardı?

Kararsızlıklarımla boğduğum senden başka, bende kalan ne vardı?


Ve sen… Kendinde kalan sen… Kendinde benden başka kim vardı? Seni yalnızlığına emanet ettiğimi söylemiştin. Geceye, sabra, O’na, suskuya, korkuya, aşka, umuda yürüyelim beraber derken yanında kim vardı?


Hani bana öğretiyordun. Hani bana susarak öğretiyordun. Her öğretin bir sükuttu, susuyordun .Ruhunun dinginliğinde bir ney sesi geliyordu kulaklarına. Beraber dinliyorduk. Ben en çok da kulağıma fısıldadığın sözlerden hoşlanıyordum. Sen kulağıma eğiliyordun. Çokça tekrarlıyordun anlatmak istediklerini. Çokça susuyordun.Son sözünü söylememiş bilge gibi susuyordun.


Ağlıyordun sonra. Varlıkla - yokluk arasındaki sınırdı merteben. Beni yaşadıklarına inandırabilmek için mi ağlamaların? Peki inandırabiliyor muydun beni yaşadıklarına? Hıçkırıklarına basarak yürüyordum yanlış yollarda. Bilmediğim bir dili konuşuyordu gözyaşların. Hani diyordun “Bazı sevgilerin çocukça olduğunu anlayacak kadar bilge görüyorum kendimi. Ama insan işte” diyordun, “Yüreğine anlatamıyor derdini.” Ağlıyordun.


İsyanlarını sukutunda sakladığının farkındayım artık. Hüznü algılayışın ise gözlerinden akıyor. Sen, dağlara dönersin yüzünü böyle zamanlarda. Yeni patikalar, yeni yollardan geçip; hoşgörü sürersin yaralarıma...


Bende yaşayan ama beni yaşatmayan acımasız duygularımla geçiyorum herşeyden. Ruhum yorgun, suskun, aldanmış bir hayatın esiri. Belki yüreğine bir avuç çaresiz çırpınış ektiğim için kırgınsın bana. Belki onu bile unuttun artık. Belki… Bir dağ selvisi nasıl selamlıyorsa yeryüzünü, öyle selamladım sözlerini.


“Kendime yetecek kadarken girmiştin hayatıma, Güzel bir rüyadan uçurumun kenarında uyandım. İçine biriktirdiğin yağmurlarla mı yıkadın beni? Kendine gitmeleri yakıştıran sevgili…”


Her soru cevabını yalanlamaz mı biraz da, ne dersin?


lal-i handan